TÜRKİYE CANIM FEDA

HTML KOD

http://yildiriminsaat.emlak.net

.


   
  GELECEĞİNE YÖN VER.
  AŞK'I KAÇ KELİMEYLE ANLATABİLİRSİN...?
 

Hayatın kıyısından öteye

     Belki küçücük bir fide iken alıp içinde yanan hasret ateşi gibi günden güne büyüyen ve her bir derdine şahitlik eden kan kırmızı gülde tıpkı senin gibi yorğundur artık. Mevsimler hazan olmuştur. Bir eylül kapıyı aralayarak içeriye girip hüzünlerden bir tutam odanın her bir köşesine bırakırken yol arkadaşı gece bir başka zalimdir şimdi. Yürümek dur durak demeden yürümek ve gitmek. Adına hasret özlem ve kederin olmadığı bir diyara gitmek. Gögsünün çeperinde sakladığın yüreğin hücre parmaklıklarını son bir gayretle kırmak için yoklarken dilinde keşke hiç olmasaydı diye bir ince sitem ve gerilerde hayata ve yaşama ince bir sitem duygusunun anı defterine dökülmüş solgun yaprakları. ve mezar taşı üzerine yazılacak ince ve sitemli bir söz. "Bir ulaşılmaza sevdalanmak."



Sonra temmuzun sıcağında güneşlere hasret kalınmış olmanın burukluğu ile hayata veda etmek. Belki kavuruk bir dudaktan dökülecek içten samimi bir merhabaya vede selam hasret kalarak ölmek ve gece mavzerinde yanlızlık kurşunu ile senin elinden ölmek. Yenilmek ümit lerin yeislere yenik düşmesi gibi tebessümlerin gecenin arasına karışan hıçkırıklarına yenilmek. Göz yaşları ile bulutları kıskandırmak.Hasretlerimize geceleri şahit kılarken bir kör olarak yaşadığını fark etmek. Ölmek zor değildir artık. Hasret ,özlem acısı ve kederler gece ile birlik olup kollarını açıp beklerken kendini bırakı vermek ölümün sağuk kollarına. Tüm sevda türkülerini şiirlerini vede şarkılarını yarınlara, yarının aşıklarına bırakı verip gitmek. Kapıları tek tek kapayıp gitmek. Saksılarda hasretinin acısını dinleyerek büyüttüğün yüz binlerce allı yeşilli beyazlı gülleri sümbülleri son bir defa göz yaşlarınla suladıktan sonra gitmek. Duvarın kireç bayazı ile boyadığın yüreğimin bahar sayfası dediğin tarafa son bir ayrılık şiiri yazıp kendini ölümün kollarına bırakıp gitmekGöz yaşlarınla son bir defa sularken çiçeklerini bir hırçın rüzgarın esişiyle dalından ayrık düşen bir gülün yorgun düşmüş bir kan kızılı yaprağını söküp odanda sırt üstü düşüp son nefesini alıp verirken üzerine doğru gelip konmasına şahit olmak. Gözlerinini hayata kapatırken ayrılıkların özlemin olmadığı bir diyarda mutlu olmaya gitmek. Belki bin bir parçaya ayrılan yüreğini; yanıpta hasret acısı ile kül olan yüreğin bir zümrüdü anka gibi küllerinden yeniden doğar. Hayatta Ağlayışların bir zaman sesiz içten içe ağlarken hıçkırıklara boğulmak. Sonra göz pınarlarının kurumasına şahit olurken hayata ve yaşama duyulan ince bir sitemin ikrarı dilinde yüreğinde her bir nefesi alışında iken hayata veda etmek. Bir sevdanın bir pazar yerinde ucuza hemde çok ucuza satılmış olmasının dayanılmaz acısı yüreğinde iken ölmek. Belki bir acziyete kurban verilmiş olmanın sitemi. Belki kuru bir iftiraya kurban olmuş olmanın mahsumluğu. Belkide künyelerimize kazınan Beyazlar ülkesinde zenci olana verilen hükümün kararı. Sonra gertlerimizi kederlerimizin her birisini taşımaya takat getiremeyip gelecek bin yılların omuzuna yüklemek. Belki ankaranın ismindeki kartıdan hayatımıza düşen kısmından gelecek on yıllara paylaşmak. Duyulaçak bin bir pişmanlıkları yarınlara havale etmek. ahlarlı keşkelerli yarınlara bırakmak. Belki ölümün sesizliği ile yüz binlerce şarkı şiir ve sözlerle anlatmaya çalıştığımız dertler ve kederlerimizi ölümün sesizliği ile bir kelimede anlatı veririz o zaman. ve seni yüz binlerce umudu hayali arzuları ve iyi niyetleri tek tek yok etmekle başbaşa bırakarak gitmek. Şimdi sen belki yüz binlerce ümitlerimi dar ağacında idam eden bir cellat. Ben ise her defasında yüz binlerce insanın kuracağı her bir hayalde düşte hayat bulan bir neferim. Bin yıllar sonra se3vdalarını ağaçların gövdelerine kazıyan yüz binlerce aşığın aşkında hayat bulan benim. Ümit benim sevda benim hasret benim. Sen her bir sevdada celat olup her bir aşığın ümidini dar ağacına çıkaran her bir hayali zehirleyen her bir baba olamayacak yüz milyonlarca insanın acısına sebep olan sensin. Binlerce genç kızın ümitlerini kıran vuslatları hasret kılan sensin. Ben her bir sevdalının yüreğinde tomurcuklanan filizlenirim. Sende her defasında onları dar ağacında öldüren bir cellat. Bir militan olmak. Belki sevginin, ümitlerin ve hayallerin hakim olacağı ayrılık hüzün ve hasretlerin hiç olmayacağı yeni bir dünya yaratmak dürtüsü ile yanıp tutuşan bir sevda devrimcisi militanı olmak. Sevenlerin dar ağacında can verdiği. Ümitlerin vede umutların hep sürgün edildiği sen ülkesinde bir gerilla olmak. ve senin astığın tüm ümitleri yaşatmak için bütün sevda dolu yüreklere sevdalar ekmek. Namluya sürdüğüm son sevda kurşunu ile seni yüreğinden vurmakSonra gene bir gece yarısı sahil şeridinde yürümek. Gecenin üstüne üstüne geldiğine aldırış etmeden yürümek gece yaklaştıkça öfkelenen denizin dalgalarının daha bir hırçın gelip ayaklarını ıslatması. Sonra malboroya inat edercesine cebinden tütün tabakanı çıkarıp memleketim bitlisin tütününden sarımlık filitresiz kaçak bir ciğarayı öldüreiye ciğerlerine kadar çekmek sonra uzamış kirli sakalın cigaranın dumanında kaybolurken her bir dalgayla her bir banka oturup bazen hüzünlü bir ayrılık şarkısı mırıldanmak bazende yağan yağmura göz yaşlarınla eşlik etmekHayatın kıyısında dururken Ankaraya duyulan ince bir sitemin sızısının yüreğinde on yıllar boyunca her an her sanise artarak devam ederken Mundarlığının bir acziyet ve kedinin kuru iftirasından ibaret olması hakikati ile hayata vede atmektirgeride bin bir özlemlerini bırakıp gitmek. Dağ başlarında uzunca bir kıştan sonra gelen bahar ve dağ başlarında açan kır çiçeklerini laleleri bırakıp gitmek. Belki uzak bir dağ köyün vadisinde zemheri ayazı bir gecede kardan tipiden yolları kapalı bir köy evinde yanan ocağın başında söylenecek şarkıları anlatılacak hikayeleri ve içten samimi tüm sohpetleri geride bırakarak gitmek. Odun ateşinde demlenmek üzere bırakılan kaçak bir çayla demlenmiş bir çayı. Bir bardak katıksız sütü ve çeşmelerin başında testilerini dolduran köy kadınlarının kırmızılı yeşilli fistanları ile duruşlarının hayalini. Tarlaları sürerken nasır tutmuş kastetli diksiyonu bozuk ama yüreğinde sevgide tezahurat olmayan binlerce garip çaresiz insanları ve halkları bırakıyorum. Şatafatsız sade bir yaşamı seçmiş belkide seçmeye mahkum edilmiş Şehrin ışıklarına bir türlü içi ısınmamış garip biçare insanları bırakıyorum. Ellerde ve saçlarda kozmetik sanayinin elementlerinden rengini almış bir rengin olmadığı garip ve çaresiz insanları bırakıyorum. Yüreklerindeki sevdada tezahurat olmayan aşklar bırakıyorumGündüzleri pırıl pırıl masmavi kesilen bir gök yüzü bırakıyorum size gecelerin siyah yorgan üzerine nakşedilmiş binlerce yıldızın ışıltısını.Ve hüzünlerin katmerleştiği karanlıkları bırakıyorum. Belki bir cobanın kavalıyla kırık sazı ile söyleyeceği acıklı bir halk türküsü bırakıyorum size. Annemin o anadolunun herhangi bir köyünde nasır bağlamış elleri ile bır ırgat ananın elleri ile işlediği her hangi bir camide yerlere serilmiş o her bir halı motifinin veya seccadenin göz yaşları ile bir başın ıslattığı andaki duaları bırakıyorumİstanbul şehrinde karşı kıyıya hareket etmek üzere bekleyen bir vapurun hüzünlerini. Haydarpaşa limanında valizi elinde ternin o sağuk vagonlarından birine binip pencereden mahsum çaresiz bakışları ile geride bırakılan yürekleri. Bir mezar başında yürekleri yakan bir agıt bırakıyorumSonra bir mezar taşının üzerine kazınmış Şemsettin tan'ı ifade eden sade bir ad bırakıyorum. Mezarım başımda bitecek allı , beyazlı kimisi pembeli güller bırakıyorum. Dağbaşlarının mahsumluğunu ifade eden papatyaları. Belki nazlı bir yarin bakışını ifade eden laleleri.

Sonra yıllar önce diye ifade edeceğimiz o sahil şeridinin yeni köye düşen kısmında oturup gecelerin karanlıklarında uykumun firari anlarından birinde yazdığım hüzünlü bir sevda şiiri bıraktığın kişinin pişmanlıklarını bırakıyorum. Belki yıllar önce yazdığın bir şiiri bir yazıyı yanında duran o saçları tel tel örülü kız çocuğuna okurken bir dayı bir amca bir arkadaş diye tarif ederken yanaklarından benim için ölüp okşa. Belki hep bir çocuğum olursa adını sıla koyarım diyeşimin arzusu hayalinde canlanır o çakır gözlü yanağı gamzeli saçları altın sarısı çocuğuna / torununa sıla diye seslenirsin. Belki onun anne/ Baba anne sıla kim deyişiyle Yıllar öncesi kapanmış bir gönül hikayesinin o tozlu sayfalarını aralayıp bir ulaşılmaz aşk hikayesini bir kaç kelime ile yarınlarda bilinsin diye anlatırsın. Belki bu hikayeyi anlatırken yıllar geçsede yanlışlarımın öfkesi ile ısırırken dudağını kanatır. Kim bilir belkide yanlışların veya pişmanlıklarının dilinden ikrarı ile keşkelerin diyarına sığınırsın. Sonra o yanında duran küçük kıza nasihatlerini dizerken Bak beni iyi dinle " Aklını değil gönlünü dinle" Aklını dinlersen doğru yaptığını sanırsın ama ömür boyu mutsuz olursun. Ama kalbini dinlersen bir an için yanlış gibi gelsede zorlukları aştıktan sonra bir ömür mutlu olursun dersin. Deyip bir güzel tembihte bulunursun o henüz 8-9 yaşındaki çocuğa

Yıllar geçtikçe pişmanlıklarını taşımaya takat getiremeyen omuzların ve belin iki büklüm. Sesin titrek. Sonra yanı başındaki bankta oturan bir çift gencin görüntüsü ile bir daha on yıllar öncesine gider. Bir pişmanlık anıtının ilk temelini attığın günleri anar keşkelerin diyarına sığınırsın. Belki nostalji diye adledilen bir türkünün hüzünlü bir nakaratı dilinde dolanır durur." Madem ayrılmaktı senin muradanın niye doğru yoldan ayırdın beni dağlar karalı açma yaramı perişanım ben" Derken bu türküyü dinlediğin ilk güne döner yüreğin yurmuk gibi sıkılıp kaskatı kesilir. Belki bir ömürü ankaranın bir zalim otübüsüne ucuza hemde çok ucuza cebinden çıkardığın bir akbil biletine terk etmiş olmanın vebali ile baş başa kalırsın. Sonra belki onlar ülkesine haps edilen yarınların dönülmez akşamın ufkunda olduğu hakikati sakaklarına düşen aklar ile bir olup rüzgarın esişiyle yüzüne çarptığını fark edersin.

Sonra çay istermisiniz sesi ile irkilmek. Bütün bunların sadece ve sadece gelecekte olup biteceklerin düşünüldüğü bir hayalden ibaret olduğunu fark etmek. Henüz o sahildeki cafede oturduğunu fark etmek. Bütün olabileceklerin filim şeridi misali gözünün önünde canlanmışken ne yapacağına karar vermek

Hayata dönerken belki asgari ücretle yaşama mahkum kılınacak bir fabrika işçisinin haftalık izninde kurgulamış olduğu bir macerayı dile getirmişizdir. Hani o ağır sanayi makinalının çarkları altında un ufak edilen maddeler gibi ümitlerin vede umutların imkansızlıklar değirmeninde öğütüldüğüne şahit oluruz. Sonra ağır ağır o gece kondu mahallesinde evine girdiğine ve zemheri bir kış gecesinde ocakta tütecek bir lastik kokusuyla ısınmaya çalışmasına şahit olmak.

 
 
  Bugün 36380 ziyaretçi (58754 klik) kişi burdaydı!

 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol